yabanci basindan > Gözlerde terörü aramak

David [email protected] yazı açık bir davettir! Gençliğe davettir. Kendini genç hissedenler, hissetmeyenler ve hissedemeyenler için de bir davettir… Okumak, araştırmak, konuşmak ve tartışmak için bir davettir. Amacı ise dünya dönerken durağan kalmamak, duyarlı olmak ve perspektif sayfası olarak, her zaman birbirimize ne kadar ihtiyacımız olduğunuzu hat&

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba

Gary Rosenblatt
“The Jewish Week”
Editör ve Yayıncı

Geçenlerde yerel bir uçuş için güvenlik kontrölü sırası beklerken, iki görevlinin tekerlekli sandalyedeki yaşlıca bir kadını aradıklarını gözlemledim. Onu bu şekilde görmek, kendimi daha güvende hissetmemi sağlamadı.
EL-AL’in güvenlik kontrolleri ile diğer havayollarınınkilerini karşılaştıran yolcular, güvenlik görevlilerinin aranmak üzere kimi seçeceklerinin farkındalar. Size soru sorarken gözlerinizin içine bakarlar, asabiyet belirtileri ararlar, doğrusu ile örtüşmeyen cevapları bulmaya çalışırlar. İç hat görevlileri, daha demokratik yaklaşımlıdırlar, sıradan her 10. kişiyi veya o günün formülü neyse ona göre araştırırlar.
11 Eylül’de, hayatımızı kalıcı olarak etkileyen bir trajedinin beşinci senesini anmaya hazırlanırken, İsrail ve Amerika’nın havayollarının güvenliklerindeki değişim günümüzdeki mücadelenin bir simgesi: terör
İsrail bununla yüzleşiyor; anlaşılması ve doğrudan mücadele edilmesi gereken bir gerçeklikle, öte yandan Amerikalılar için bu, daha soyut bir kaygı, onları bireysel olarak etkilemiyor.
11 Eylül’den ne öğrendiğimizi konuşmak fazlasıyla basmakalıp. Kara günden sonra kısa bir süre için, toplumumuz birleşmişe benziyordu, sadece göklerden saldırıya uğramanın ve yaklaşık 3.000 masum insanın şoku ve üzüntüsünü paylaşmakla kalmayıp Birleşik Devletler’in İslami militanlara ve kimliğimizden dolayı bizden nefret eden teröristlere karşı savaşmamız gerektiğini fark ettik. Fakat Washington’un Afganistan’da El Kaide’ye ve daha sonra Irak’ta Saddam Hüseyin’e karşı savaşa girdiğini görünce dayanışmamız dağıldı, hayal kırıklığına yol açtı, verilen kararlar karmaşa ve kızgınlık yarattı.
Eğer Usame bin Ladin birinci düşmanımızdıysa, neden dikkatimiz Saddam Hüseyin ile dağıldı? Irak gibi Arap toplumlarına demokrasiyi empoze etmemiz mümkün mü, araya girme anlayışımız bir kabadayınınki gibi ve daha kötüsü düzen getirmek adına emek sarf etmemiz uzun süreli bir şiddet mi? Cesur Amerikan askerlerinin hayatları kötü bir sebep için feda ediliyor ve bu savaştan başarısızlığı kabullenip, hayat tarzımızı parçalayanlardan paçamızı nasıl kurtarabiliriz?
Amerika ve İsrail’e karşı nefretin ve saldırının paralelliğini gören bizler, bazen iki çok farklı durumu birleştirmekle suçlandık. Örneğin 11 Eylül saldırılarından sonraki gazetemizin manşetini “Amerika: Yeni İsrail” olarak yayınladığımızda, terörizmin tıpkı sokaklarımızda, okullarımızda ve Yahudi Devleti’nin dükkânlarındaki gibi kıyılarımızda da bir gerçeklik hâline dönüştüğünü bildirdiğimizde, bazı okurlarımız bizi saldırıyı İsrail ile bağdaştırdığımız ve Amerika’daki dostlarımıza şefkat eksikliği gösterdiğimiz şeklinde eleştirdiler. Ne o zaman ne de şimdi, niyetimiz bu değildi. Fakat aşikâr olan, Batı’nın “imansız”larını yenmek isteyen İslami militanların Amerika’yı büyük şeytan, İsrail’i küçük şeytan ilan ettiği.
İsrail-Arap anlaşmazlığının uluslar arası terörden farklı bir yapısı olduğuna inananlar, bunun Ortadoğu’daki yerleşik Yahudi varlığına karşı nefretin yerine bölgesel uyuşmazlıktan ileri geldiğinde ısrar etiller. Şimdi onlar, Gazze ve Lübnan’dan İsrail’e bu yaz gelen saldırıların İsrail’in gönüllü olarak çekildiği iki bölgeden geldiğini anlamalılar. Ayrıca şiddeti başlatan Hamas ve Hizbullah’ın “Yahudiler”in ve Amerika Birleşik Devletleri’nin yok edilmesi amacını taşıyan terör örgütlerine sahip olduğunu da.
11 Eylül’den sonra, İslami terör Madrid’de, Bali’de ve Londra’da geniş çapta saldırılarla sivillerin ölümüne neden oldu. İngiltere’den Amerika’ya giden uçaklara sabotaj yapılmasına yönelik planın önüne geçildi. Hâlâ birçok Amerikalı noktaları birleştirmeyi kabul etmiyor, teröre karşı savaşın gerçek ve gerekli olduğuna direnç gösteriyor olsa da şimdiye dek mücadele iyi bir şekilde sürdürüldü. George Bush’a karşı memnuniyetsizliğimizi, dünyanın 11 Eylül’den sonra korkuya yönelik bir şekilde değiştiği mesajıyla karıştırmamalıyız.
Düşüncemiz, amacımızı ciddileştirmek ve düşmanı bertaraf etmek. Canice niyetlerini göz ardı edemeyiz.
İsrailliler bu kötü gerçeğin uzun zamandır farkındalar. Bu nedenle İsrail şehirlerine ve kasabalarına füzeler düşerken bile Kudüs Hizbullah’a karşı atağa geçti. Şimdi savaşın gerçekleştiğinden ötürü değil, hezimete uğratıcı bir şekilde kazanılmadığından ötürü kızgınlar.
Bu mücadelede başarılı olabilmemiz için, bugüne kadar olduğu gibi açık ve rahat bir şekilde yaşamamalıyız. Savaş zamanlarında düzenlemeler yapılmalı ve şimdi doğru zaman. Amerikalı görevliler İsrail güvenlik uzmanlarıyla havaalanı takibinde şimdilik birleşiyorlar. Teröristleri fark etmek için inatçı bir sorgulamayla şüpheliler aranmalı; fakat keyfi yöntemlerle belli etnik, radikal ve dini gruplara adil olmayan bir yaklaşım uygulayarak değil. Söz konusu savaştaki saldırganlar İslami köktendinciler. Bu, elbette, bütün Müslümanların terörist olduğu anlamına gelmiyor; fakat fiilen bütün teröristler Müslüman’dı. Bizi ilgilendiren bu gerçekle ya mücadele edebiliriz ya da yok edilecek olan hedeflerin biz olmadığımız inancıyla yolumuza devam edebiliriz.
Bunu, 11 Eylül’de gönül rahatımızı bozarak, hayatlarımızı uzun sürecek bir savaşın acı gerçekliğine dönüştürülenlere borçluyuz. Ve aynı zamanda bunu çocuklarımıza da borçluyuz, yoksa onlar 11 Eylül’den sonra güvenlikle ilgili yanlışlarımızın bedelini on yıllarca öderler.

8 Eylül 2006
http://www.thejewishweek.com/top/editcolcontent.php3

Çeviri: David OJALVO